Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumlulukları Görev Tanımları Çerçevesinde Sınırlanabilir/ Azaltılabilir
Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumlulukları Görev Tanımları Çerçevesinde Sınırlanabilir/ Azaltılabilir
Yönetim kurulu üyelerinin kanundan veya esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlallerinden kaynaklanabilecek hukuki sorumlulukları ile ilgili temel düzenleme Türk Ticaret Kanunu’nun “Kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğu” başlıklı 553’üncü maddesinde düzenlenmiştir. İlgili madde şöyledir:
“(1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.
(2) Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hali hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.
(3) Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz”.
Öte yandan TTK md. 369 uyarınca üyelerin sorumluluklarına ilişkin özen borcu, ve TTK md. 557 uyarınca sorumluluğun ihlali halinde uygulanacak tazminatın değerlendirilmesinde kullanılan farklılaştırılmış teselsül ilkesi düzenlenmiştir.
Bu yazımızda şirketler hukukuna birçok yenilik getirmiş olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun tanıttığı önemli bir kavram olan “farklılaştırılmış teselsül ilkesi” üzerinde durulacaktır. Bu ilke özetle müteselsil sorumluluğun birlikte verilen zarar için söz konusu olması, birlikte verilen zarar dışındaki sorumluların sadece tek başlarına verdikleri zararlardan sorumlu tutulmasıdır.
Kısaca eski düzenlemeden bahsetmek gerekirse, eski Türk Ticaret Kanununda anonim şirketlerin yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk alanının oldukça geniş olduğu ifade edilebilir. Yönetim kurulu üyesi ve müdürlerin sorumluluğu “kusursuz sorumluluk” ilkesi ile bağdaşacak şekilde geniş yorumlanıyordu. Hal böyle iken şirketteki en ufak bir sorun için o şirkette sorumlu bir müdür olmasına rağmen yine de yönetim kurulu üyesinin veya müdürün sorumluluğuna gidilebiliyordu. Farklılaştırılmış teselsül ilkesine dair detaylı açıklamalar aşağıda yapılmıştır.
Türk Ticaret Kanunu’nun 557. Maddesine göre farklılaştırımış teselsül, aynı zararın meydana gelmesine neden olanların her birinin, diğer üyelerle birlikte müteselsilen zarardan sorumlu olmaları gerektiği şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre, her bir yönetim kurulu üyesi “uygun illiyet bağı” ilkesine göre, tek başına zararın doğmasına neden olmuş olsaydı ne kadar sorumlu olacak idiyse o ölçüde zarardan sorumlu olacaktır. Buradaki temel ilke, herkesin sadece uygun illiyet bağına göre kendisinin sebep olduğu zarardan sorumlu olmasıdır. Zira bu sorumlulukta, dış ilişkide sorumluluğu kişinin kusurlu olması, sorumluluğun miktarını ise kusurun derecesi ve durumun gerekleri belirlemektedir.
Bahsi geçen 557. Madde hüküm şu şekildedir:
“(1) Birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları hâlinde, bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zarar şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olur.
(2) Davacı birden çok sorumlu kişiyi zararın tamamı için birlikte dava edebilir ve hâkimin aynı davada her bir davalının tazminat borcunu belirlemesini isteyebilir.
(3) Birden çok sorumlu arasındaki başvuru, durumun bütün gerekleri dikkate alınarak hâkim tarafından belirlenir.”
Birinci bentte dış ilişkide kusur oranının ve sorumlu olunacak tazminat miktarının belirlenmesinde dikkate alınabilecek kıstaslar “kusurun derecesi ve durumun gerekleri” olarak sayılmıştır. Aynı maddenin üçüncü bendinde ise, rücu halinde iç ilişkide tazminat hesaplanmasında dikkate alınabilecek kıstaslar “durumun bütün gerekleri”nin değerlendirilmesi olarak belirtilmiştir.
İlgili maddenin hukukumuza getirdiği farklılaştırılmış teselsül sorumlululuğu kavramının nitelikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
a. Birlikte Verilen Zarar:
Farklılaştırılmış teselsül sorumluluğundan söz edebilmek için birden fazla kişinin zarardan sorumlu olması gerekir. Kural olarak, yönetim kurulu üyelerinin kararının uygulanması sonucu veya şirketin faaliyetlerinden sorumlu olan yönetim kurulu üyelerinin görevlerini kusurları nedeniyle tam ve/veya gereği gibi veya hiç yerine getirmemelerinden kaynaklı bir zarar doğmuşsa, birlikte verilen zarar söz konusu olacaktır.
Yönetim kurulu üyelerinden herhangi birisinin tek başına almış olduğu karar sonucu bir zarar doğmuşsa, bu zarardan sadece kararıalan yönetim kurulu üyesi şahsen sorumlu tutulur ve teselsül sorumluluğundan bahsedilmez. Zararı doğuran kararı almamış ve dolayısıyla zararı doğuran kararla alakası olmayan yönetim kurulu üyeleri ile zarar arasında bir illiyet bağı olmadığından ancak ferdi sorumluluk söz konusu olacaktır. Davacı açtığı davada zararın tümünün bir veya birden fazla davalı tarafından “birlikte verilen zarar” olduğunu iddia etmiş olsa bile mahkeme, önüne gelen davada öncelikle “aynı zarar-birlikte verilen zarar” ve “tek başına verilen zarar” ayrımını, davacının talebi olmasa bile, resen yapmalıdır.
b. Kusurun derecesi:
Zararın doğmasına sebep olan her bir yönetim kurulu üyesi, şahsına ilişkin indirim sebeplerini, yani kusurunun derecesini ve durumun gereklerini ileri sürerek zararın tamamından değil, sadece kendi kusuruna isnat edilebilecek kısmından sorumlu tutlabilir.
Nitekim yönetim kurulu üyesinin ne kadar tazminat ödeyeceğini hakim, somut olay özelinde üyenin kusuruna ve durumun gereklerine göre belirler.
TTK m. 553/3‘te sorumluluğun doğabilmesi için sorumluluğu oluşturan eylemin o kişinin kontrolü dahilinde gerçekleşmesi gerektiği belirtilmiştir. Yine aynı hükme göre; eğer sorumluluk doğuran olay o kimsenin kontrolü dışında kalıyorsa kişinin gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilmek kayıt ve şartıyla olsa dahi kişi sorumlu tutulamaz. Bu hüküm ile gözetim ve özen yükümüne bir sınırlama getirilmiştir. Nitekim kanunun gerekçesinde de, yönetim kurulu üyelerinin soyut bir gözetim görevi anlayışına dayanarak sorumlu tutulmalarına engel olmanın amaçlandığı belirtilmiştir.
TTK m.553/2 ise yönetim kurulunun, kanundan doğan ya da esas sözleşmeden kaynaklanan devir yetkisini kullanarak, görev ve yetkilerini devretmesi halinde sorumluluğun görev ve yetkiyi devralan kişilere ait olduğunu, yönetim kurulu sorumluluğunun sadece ‘’seçimde makul derecede özen göstermek’’ ile sınırlı olduğunu hükme bağlamıştır. Böylece yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna somut bir sınırlama ilkesi getirilmiştir.
- Kusurun tespitinde “tedbirli yöneticinin özeni” ölçüsünün kullanılması: 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu uygulamasında yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ifada göstermeleri gereken özenin ölçüsü olarak Yargıtay ve Danıştay tarafından kullanılan “basiretli tacir” kriteri, 6102 sayılı mevcut TTK ile yerini “tedbirli yöneticinin özeni” esasına bırakmıştır. Yönetim kurulu üyelerinin görevlerini yerine getirirken kusurlu davranıp davranmadıkları bu ölçü esas alınarak belirlenmektedir. Zira TTK md. 369 gereği yönetim kurulu üyeleri görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmekle yükümlüdürler. Anılan madde hükmü görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getiren yönetim kurulu üyelerini ayrıca şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetme yükümlülüğü altına sokmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki yönetim kurulu üyelerinden beklenilecek özen, benzer durumlarda tedbirli bir yöneticinin göstereceği özenin ötesinde olmayacaktır. Tedbirli yönetici ölçüsünün, yönetim kurulu üyesi tarafından kurumsal yönetim ilkelerine uygun olarak “iş adamı kararı” (business judgement rule) verilebileceğinin kabul edilmesi ve riskin bundan doğduğu durumlarda üyenin sorumlu tutulmaması esasına dayandığı TTK md. 369’un gerekçesinde ifade edilmiştir. Bununla birlikte, yine madde gerekçesinde belirtildiği üzere anonim şirket ile yönetim kurulu üyesi arasında akdedilecek sözleşme kapsamında özen borcunun ağırlaştırılabilmesi mümkün olup bu halde sorumluluk genişletilebilmektedir. Anılan madde hükmünde şirketin menfaatlerinin gözetilmesine vurgu yapılmış ve bunun ölçütü olarak dürüstlük kuralı esas alınmıştır.
c. Yönetimin devrinin sorumluluğa etkisi
Kanundan ya da esas sözleşmeden doğan görev ve yetkilerini yine kanuna dayalı olarak başkalarına devreden yönetim kurulu üyeleri, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde, gözetiminde, gerekli talimatların verilmesi ve gerekli durumlarda görevden alınmalarında makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmayacaklardır. Başka bir ifade ile yetkinin devri, sorumluluğun da devri niteliğindedir.
Ancak TTK’nın 371’inci maddesine yedinci fıkra olarak eklenen yeni düzenleme ile yetkisi sınırlanan ticari vekil ve tacir yardımcılarının şirkete ve üçüncü kişilere verecekleri zararlardan yönetim kurulunun müteselsilen sorumlu tutulması düzenlenmiştir. Anılan TTK md. 371/7 “Yönetim kurulu, yukarıda belirtilen temsilciler dışında, temsile yetkili olmayan yönetim kurulu üyelerini veya şirkete hizmet akdi ile bağlı olanları sınırlı yetkiye sahip ticari vekil veya diğer tacir yardımcıları olarak atayabilir. Bu şekilde atanacak olanların görev ve yetkileri, 367’nci maddeye göre hazırlanacak iç yönergede açıkça belirlenir. Bu durumda iç yönergenin tescil ve ilanı zorunludur. İç yönerge ile ticari vekil ve diğer tacir yardımcıları atanamaz. Bu fıkra uyarınca yetkilendirilen ticari vekil veya diğer tacir yardımcıları da ticaret siciline tescil ve ilan edilir. Bu kişilerin, şirkete ve üçüncü kişilere verecekleri her tür zarardan dolayı yönetim kurulu müteselsilen sorumludur” hükmündedir.
d. Sorumlu olunan kişiler
Yukarıda bahsi geçen TTK’nın 553’üncü maddesi uyarınca yönetim kurulu üyeleri, şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına (ilgili üçüncü şahıslara) karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.
Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir ortak isteyebilir. Ancak, ortaklar tazminatın sadece şirkete ödenmesini isteyebilirler, kendilerine ödenmesini isteyemezler. Zarara uğrayan şirketin iflâsı hâlinde, tazminatın şirkete ödenmesini isteme hakkı, öncelikle iflâs idaresine aittir. Tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zaman aşımına uğrar.
e. İspat
Yönetim kurulu üyesinin yükümlülüklerini ifa ederken kusurlu davrandığını ve gerekli özeni göstermediğini iddia eden ispat edecektir. Olası bir ihtilaf halinde, TTK’nın 553’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kusuru ispat yükü davacıda olacak, diğer bir ifade ile davacı konumda olan şirket, pay sahipleri ve alacaklılar, davalı konumunda olan ilgili yönetim kurulu üyesinin kusurunu ispat etmekle mükellef olacaklardır.
Farklılaştırılmış teselsül uygulamasına ışık tutması için, basitçe kurgulanmış şu örneği verebiliriz:
Örneğin; beş üyeli bir yönetim kurulunda bu üyelerin şirkete verdikleri toplam zarar 100 bin TL ise ve bunun 50 bin TL’si beş kişi tarafından birlikte verilmiş, geriye kalanın 20 bin TL’si üyelerden (A)’ya, 40 bin TL’si de üye (B)’ye tek başlarına isnat ediliyorsa, 50 bin TL’den beş üye müteselsilen ve zararın diğer bölümünden de kendilerine isnat edilen tutarda A ve B tek başlarına sorumlu olurlar.
TTK 557 ile getirilen farklılaştırılmış teselsül, kural olarak iç ilişkide ileri sürülebilecek olan kusurun derecesine ilişkin değerlendirmenin dış ilişkide ileri sürülebilmesi imkanıdır. Farklılaştırılmış teselsül gereğince, yönetim kurulu üyeleri aynı oranda kusurlu olmadıklarını ileri sürerek, tam teselsülden kurtulacak ve sadece kendi kusurları ölçüsünde tazminata mahkum edilebileceklerdir. Eski TTK’da benimsenen tam teselsülden farklı olarak, farklılaştırılmış teselsülde sonuca, daha doğrusu mağduriyete katlanacak olan borçlu (davalı yönetim kurulu üyeleri) değil, alacaklıdır (davacıdır). Kanun koyucu, farklılaştırılmış teselsülü kabul etmekle, tercihini alacaklının (davacının) mağduriyete katlanması yönünde kullanmıştır.
Farklılaştırılmış teselsül s ilkesi, birçok sakıncası olduğu gerekçesi ile doktrinde eleştirilmiştir. Bu eleştirilerden birine göre farklılaştırılmış teselsül, bu şekliyle adil bir sistem değildir, zira bir mağduriyet söz konusu olacaksa, kurul halinde çalışan kimseler açısından, mağduriyetin bu kurul üyeleri üzerinde kalması hakkaniyete daha uygun olur. Ayrıca, mağdur neticede kusursuzdur, yönetim kurulu üyeleri ise kesinlikle az ya da çok kusurludur. Yine doktrindeki eleştirilerden birine göre farklılaştırılmış teselsül davacının hiç mağdur olmadığı hallere özgülenmelidir. Eğer ödeme imkansızlığı veya güçlüğü nedeniyle davacının mağdur olması söz konusu olursa sistemin tam teselsül şeklinde uygulanması ise adalete daha uygun olacaktır.
TTK’nın getirmiş olduğu farklılaştırılmış teselsül ilkesi uygulamada henüz yeterince bilinmese ve bu konuda yerleşmiş bir içtihat bulunmasa da, ilkenin önümüzdeki dönemde başta kamu alacaklarından doğan sorumlulukların tazmini başta olmak üzere birçok alanda öğretiye ve yargı kararlarına konu olacağını düşünmekteyiz.