Sözleşme İlişkilerinde Edimler Arası Aşırı Oransızlık Ve Sonuçları
Borçlar hukukuna hakim olan temel prensip irade serbestisidir. Buna göre taraflar; sözleşmenin koşullarını belirleme, taraflarını seçme gibi pek çok konuda özgürdürler. İrade prensibinin mutlak şekilde uygulanması kamu düzeni açısından bazı problemlere yol açacağından kanun koyucu bu prensibe bazı kısıtlamalar getirmiştir. Bu kısıtlamalardan biri de Türk Borçlar Kanunu’nun 28. Maddesinde düzenlenen aşırı yararlanma, diğer adıyla gabindir.
“Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.”
Borçlar Kanunu’nda yer bulan bu düzenlemeye göre; sözleşmenin taraflarının edimleri arasında bir oransızlık bulunmalıdır. Ticari hayatın bir sonucu olarak edimler arasında oransızlığın bulunması doğal karşılanabilir. Oransızlığın bulunduğu, taraflardan birinin ciddi oranda kar elde ettiği her durumda aşırı yararlanmadan bahsedilemeyecektir. Taraflardan birinin aşırı yararlanmış olması için;
- Karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık bulunmalı,
- Edimler arası aşırı oransızlığın sebebi; zarar görenin zor durumda kalması, zarar görenin düşüncesizliğinden yararlanılmış olması ya da zarar görenin deneyimsizliğinden yararlanılmış olmasıdır,
- Sözleşmedeki güçlü tarafın zayıf tarafın durumundan yararlanma, sömürme amacı olmalıdır.
Ancak bu üç koşul bir arada olduğunda aşırı yararlanma (gabin) söz konusu olacaktır. Örneğin, sel felaketinde tüm eşyaları hasar görmüş bir kimsenin acil bir şekilde temin etmesi gereken bazı temel eşyalar bulunmaktadır. Bu konuda birikimi olmayan kimseye piyasa fiyatının çok üstünde eşya ve mobilya satılması onun zor durumundan yararlanılması olarak adlandırılabilecektir.
Edimler arası aşırı oransızlık, sözleşmenin kurulduğu sırada var olmalı ve bariz bir şekilde fark ediliyor olmalıdır. Kanun koyucunun bu konuda bir belirleme yapmamış olması sebebiyle ilgili oransızlığın olup olmadığını hakim takdir edecektir. Yine, zor durumda kalınmasından yararlanma amacı da sözleşme kurulduğu anda var olmalı ve sözleşmenin güçsüz tarafı sözleşmeyi bu sebeple kurmak zorunda kalmış olmalıdır.
Kanunda bahsedilen zorda kalma hali; ekonomik problemler, yaşlılık ve yalnızlık gibi pek çok durumu içine alan geniş bir kavramdır. İlgili zorda kalma halinin sebebi önem arz etmemektedir. Hatta sözleşmenin güçsüz tarafı bu duruma kendi yol açmış bile olabilir. Tüm bu durumlarda zorda kalmadan bahsedebilmekteyiz. Düşüncesizlik hali ise ayırt etme gücüne sahip olan kişinin iradesini sözleşmeye tam olarak koyamamasıdır. Bu durumun sebebi acele davranma, dikkatsizlik gibi pek çok durum olabilir. Deneyimsizlik ise kişinin sözleşme yaptığı konuda yeterince bilgili olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu konuda kişinin eğitim durumu, diğer alanlardaki tecrübesi önemli olmayıp ilgili alanda tecrübesiz olması yeterlidir. Bu noktada şu husus belirtilmelidir ki sözleşmenin güçsüz tarafının tacir olduğu durumlarda Türk Borçlar Kanunu değil Türk Ticaret Kanunu uygulanacağından tacirler, ancak zor durumda kalma sebebiyle edimler arası aşırı oransızlığın ortaya çıktığını iddia edebilirler. Bunun sebebi kanunun tacirlerden basiretli davranmalarını beklemeleri, ilgili sektörde deneyimli olduklarını varsaymasıdır.
Aşırı yararlanmanın son unsuru ise sözleşmenin güçlü tarafının diğer tarafın zor durumda kalması, düşüncesizliği ya da deneyimsizliğinden yararlanma amacının olmasıdır. Aşırı yararlananın bu noktada mutlaka kasten hareket etmiş olması gerekmektedir. Yani sözleşmenin güçsüz tarafının zor durumda kalmış olduğunu, düşüncesiz ya da deneyimsiz olduğunu bilerek ve isteyerek hareket etmiş olmalıdır.
Aşırı yararlanma durumunda iptal davası açılarak sözleşme geçmişe etkili olarak sona erdirilebilecektir. Sözleşmenin sona ermesi durumunda taraflar kendi edimini karşı taraftan geri isteyebilecektir. Ya da diğer bir seçenek olarak kısmi iptal davası açılarak edimler arası oransızlığın giderilmesi talep edilebilecektir. Bu davaların açılmış şart olmayıp açılmadığı takdirde sözleşme aynen devam edecektir. Örneğin kira sözleşmesi gibi sürekli edimli sözleşmelerde bu imkandan, fesih hakkının kullanılması suretiyle yararlanılabilir.
İptal davaları; düşüncesizlik ve deneyimsizliğin öğrenildiği ya da zor durumun kalktığı tarihten itibaren bir yıl içinde açılmalıdır. Sözleşmenin akdedildiği tarihten itibaren beş yıl içinde davanın açılmaması durumunda ise hak düşürücü süreler geçmiş olacağından ilgili talepler artık ileri sürülemeyecektir.