Uyarlama Yasağı

Uyarlama Kavramı ve Uygulanma Koşulları

Sözleşmeler Hukuku’nun temel ilkesi “pacta sund servanda” olarak da adlandırılan ahde vefa ilkesidir. Bu ilkeye göre aslolan sözleşmenin kurulduğu şartlara uygun bir şekilde ifa edilmesidir. Ancak bazen sözleşmenin kurulma aşamasında kararlaştırılmış olan koşullar, sözleşme süresince taraflarca öngörülmesi mümkün olmayan bir şekilde ve bir taraf aleyhine katlanılamayacak ölçüde değişmiş olabilir. Bu durumda taraflardan ilk taahhütlerine sıkı sıkıya bağlı kalmalarını beklemek Türk Medeni Kanunu (“TMK”) Md. 2’deki dürüstlük kuralına uygun düşmeyebilir. Uygulamada özellikle yabancı para kurlarındaki dalgalanmalar, savaş, ekonomik kriz veya idari uygulamalar sonucu ifanın güçleşmesi gibi durumlar dolayısıyla sözleşmelerin mevcut duruma uyarlanması zaruri bir hal alabilmektedir.

Ahde vefa ilkesinin dayanağını oluşturan dürüstlük kuralı, işlem temelinin çökmesi ve sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması (clausula rebus sic stantibus) teorisini de doğurmuştur. Sözleşmenin kurulması aşamasında mevcut olmayan ve sonradan ortaya çıkan sebepler dolayısıyla taraflardan sözleşme kapsamındaki edimlerini aynen ifa etmelerinin beklenemeyeceği durumlarda işlem temelinin çöktüğünden bahsedilir. Uygulamada böyle durumların her sözleşmede ortaya çıkabildiği bilinen bir gerçektir.

Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (“BK”) döneminde uyarlamaya ilişkin tek açık düzenleme BK 365/2’deki götürü bedelin kararlaştırıldığı eser sözleşmeleriydi.

Sözleşmelerin uyarlanmasına ilişkin ilk genel düzenleme 2012 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) Md. 138 ile getirilmiştir. Bu düzenleme doğrultusunda sözleşmelerin uyarlanması için gereken şartlar şu şekilde sıralanabilir:

  • Sözleşmenin kurulması aşamasında taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
  • Bu durum borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkmalıdır.
  • Sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olan olgular borçludan ifanın istenmesini dürüstlük kuralına aykırı düşürecek ölçüde değişmelidir.
  • Borçlu borcunu henüz ifa etmemiş veya aşırı ifa güçlüğünden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.
  • Kanunda veya sözleşmede değişen koşullara ilişkin herhangi bir hükmün bulunmaması gerekir.

Eğer bu şartlar gerçekleşirse; borçlu hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Çalışmamızın odak noktasını sayılan şartların sonuncusu oluşturmaktadır. Zira kanunda veya taraflarca akdedilen sözleşmede değişen koşullara ilişkin herhangi bir hükmün bulunmaması durumunda uyarlama boşluğundan bahsedilecek ve sorun hakimin müdahalesiyle (yargısal uyarlama) çözülecektir. Hakimin bu durumda dürüstlük ilkesine göre tarafların ortak menfaati doğrultusunda bir yorumlama yapması gerekecektir.

Öte yandan, sözleşmede uyarlamaya ilişkin her düzenlemenin somut uyuşmazlıklara uygulanıp uygulanmayacağı da tartışma konusudur. Eğer taraflar sözleşmeyle hiçbir şekilde uyarlama talep edilemeyeceğini düzenlemiş eş deyişle olumsuz intibak kaydına yer vermişlerse uyarlama yapılabilecek midir?

Doktrinde genel olarak uyarlamanın yapılabilmesinin tarafların bu konuya ilişkin herhangi bir belirleme yapmamış olmasına bağlı olduğu kabul edilmekle birlikte Yargıtay tarafından verilmiş olan kararlarda TMK Md. 2’deki dürüstlük kuralı gereğince bu düşüncelerden uzaklaşıldığı görülmektedir. Kararlar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlük tarihi olan 2012 yılı öncesi ve sonrası olarak incelenmiştir.

2012 Öncesi Kararlar

  • Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2001/4384 E. 2001/5327 K. sayılı kararında uyarlama yasağı durumunda uyarlama yapılamayacağına hükmedilmiştir: “Sözleşmenin yeni durumlara uyarlanması yapılırken önce sözleşmede, daha sonra kanunda bu hususta intibak hükümlerinin bulunup bulunmadığına bakılır. Sözleşmede ve kanunda hüküm bulunmadığı takdirde sözleşmenin değişen hal ve şartlara uydurulmasının gerekip gerekmeyeceği incelenir. Sözleşmede veya yasada değişen hal ve şartlara dair bir kayıt veya hüküm bulunmaması gerekir. Nitekim sözleşmedeki bir kayıtla değişen hal ve şartların rizikosunu üstlenen kimse, doğruluk ve dürüstlük kuralına dayanarak sonradan bu rizikodan kendisini kurtaramaz.
  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1998/13-815 E. 1998/835 K. sayılı kararında uyarlama yasağı kaydına rağmen uyarlama yapılacağına karar verilmiştir: “Böyle bir durumda sözleşmedeki intibak kaydına rağmen edimler arasında aşırı bir nisbetsizlik çıkmışsa uyarlama yine yapılmalıdır. İşlem temelinin çöküşüne ilişkin uyuşmazlıkların giderilmesinde kaynak olarak Medeni Yasanın 1, 2 ve 4’ncü maddelerinden yararlanılacaktır. İşlem temelinin çöktüğünün dikkate alınması dürüstlük kuralının gereğidir. Diğer bir anlatımla durumun değişmesi halinde sözleşmede ısrar etmek dürüstlük kuralına aykırı bir tutum olur.
  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1992/13-360 E. 1992/425 K. sayılı kararında uyarlama yasağı kaydına rağmen uyarlama yapılacağına karar verilmiştir: “Sözleşmenin yeni durumlara uyarlanması yapılırken önce sözleşmede, daha sonra kanunda bu hususta intibak hükümlerinin bulunup bulunmadığına bakılır. Sözleşmede ve kanunda hüküm bulunmadığı takdire sözleşmenin değişen hak ve şartlara uydurulmasının gerekip gerekmeyeceği incelenir. Bazen de sözleşmede olumlu ve olumsuz intibak kaydı bulunmakla beraber, bu kayda dayanarak sözleşmenin kayıtla birlikte aynen uygulanmasını talep etmek MK. md. 2/2 hükmü anlamında hakkın kötüye kullanılması manasına gelebilir. Böyle bir durumda sözleşmedeki intibak kaydına rağmen edimler arasında aşırı bir nispetsizlik çıkmışsa uyarlama yine yapılmalıdır. İşlem temelinin çöküşüne ilişkin uyuşmazlıkların giderilmesinde kaynak olarak Medeni Yasanın 1, 2 ve 4, maddelerinden yararlanılacaktır. İşlem temelinin çöktüğünün dikkate alınması dürüstlük kuralının gereğidir. Diğer bir anlatımla durumun değişmesi halinde sözleşmede ısrar etmek dürüstlük kuralına aykırı bir tutum olur. Değişen durumların, sözleşmede kendiliğinden bulunan sözleşme adaletini bozması halinde, taraflar bu haller için bir tedbir almadıklarından, sözleşmede bir boşluk vardır. Bu boşluk sözleşmenin anlamına ve taraf iradelerine önem verilerek yorum yolu ile ve dürüstlük kuralına uygun olarak doldurulur.”
  • Yargıtay 13. Hukuk Dairesi de 2002/4314 E. 2002/5683 K. sayılı kararında aynı hususu vurgulamıştır: “Sözleşmenin yeni durumlara uyarlanması yapılırken önce sözleşmede, daha sonra kanunda bu hususta intibak hükümlerinin bulunup bulunmadığına bakılır. Sözleşmede ve kanunda hüküm bulunmadığı takdirde sözleşmenin değişen hal ve şartlara uydurulmasının gerekip gerekmeyeceği incelenir. Bazen de sözleşmede olumlu ve olumsuz intibak kaydı bulunmakla beraber, bu kayda dayanılarak sözleşmenin kayıtla birlikte aynen uygulanmasını talep etmek MK. md.2/2 hükmü anlamında hakkın kötüye kullanılması manasına gelebilir.

2012 Sonrası Kararlar

2012 sonrası verilmiş olan Yargıtay kararları da sözleşmede uyarlama yasağı bulunmasına rağmen edimler arası oransızlığın dürüstlük kuralına (TMK Md. 2) aykırılık doğurması halinde uyarlama yapılabileceği yönündedir:

  • Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2012/22344 E. 2012/36304 K. sayılı kararında; “
    Sözleşmenin yeni durumlara uyarlanması yapılırken önce sözleşmede, daha sonra kanunda bu hususta intibak hükümlerinin bulunup bulunmadığına bakılır. Sözleşmede ve kanunda hüküm bulunmadığı takdirde sözleşmenin değişen hal ve şartlara uydurulmasının gerekip gerekmeyeceği incelenir. Bazen de sözleşmede olumlu ve olumsuz intibak kaydı bulunmakla beraber, bu kayda dayanılarak sözleşmenin kayıtla birlikte aynen uygulanmasını talep etmek MK. md. 2/2 hükmü anlamında hakkın kötüye kullanılması manasına gelebilir. Böyle bir durumda sözleşmedeki intibak kaydına rağmen edimler arasında aşırı bir nispetsizlik çıkmışsa uyarlama yine yapılmalıdır. İşlem temelinin çöküşüne ilişkin uyuşmazlıkların giderilmesinde kaynak olarak M.K. nun 1, 2 ve 4 ncü maddelerinden yararlanılacaktır. İşlem temelinin çöktüğünün dikkate alınması dürüstlük kuralının gereğidir. Diğer bir anlatımla durumun değişmesi halinde sözleşmede ısrar etmek dürüstlük kuralına aykırı bir tutum olur.
  • Yine Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2012/8973 E. 2012/13817 K. sayılı kararında aynı husus aynı cümlelerle belirtilmiştir: “Sözleşmenin yeni durumlara uyarlanması yapılırken önce sözleşmede, daha sonra kanunda bu hususta intibak hükümlerinin bulunup bulunmadığına bakılır. Sözleşmede ve kanunda hüküm bulunmadığı takdirde sözleşmenin değişen hal ve şartlara uydurulmasının gerekip gerekmeyeceği incelenir. Bazen de sözleşmede olumlu ve olumsuz intibak kaydı bulunmakla beraber, bu kayda dayanılarak sözleşmenin kayıtla birlikte aynen uygulanmasını talep etmek MK md. 2/2 hükmü anlamında hakkın kötüye kullanılması manasına gelebilir. Böyle bir durumda sözleşmedeki intibak kaydına rağmen edimler arasında aşırı bir nispetsizlik çıkmışsa uyarlama yine yapılmalıdır. İşlem temelinin çöküşüne ilişkin uyuşmazlıkların giderilmesinde kaynak olarak MK’ nın 1, 2 ve 4. maddelerinden yararlanılacaktır. İşlem temelinin çöktüğünün dikkate alınması dürüstlük kuralının gereğidir. Diğer bir anlatımla durumun değişmesi halinde sözleşmede ısrar etmek dürüstlük kuralına aykırı bir tutum olur.”

SONUÇ

Çalışmamızda ahde vefa ilkesi ile sözleşmelerin değişen şartlara uyarlanması/işlem temelinin çökmesi teorisinin temelini oluşturan dürüstlük kuralının uyarlamaya ilişkin sözleşme hükümlerine etkisi incelenmiştir.

Her ne kadar sözleşme şartlarının tarafların öngöremeyeceği bir biçimde ve esaslı surette değişmesi halinde uyarlama mekanizmasının işletilebilmesi için tarafların uyarlamayı yasaklamamış olması gerektiği doktrinde kabul edilse de, Yargıtay vermiş olduğu muhtelif kararlarda uyarlama yasağının da dürüstlük kuralı temelinde yeniden değerlendirilerek geçersiz sayılabileceğine hükmetmiştir. Yukarıda açıklanan kararlardan anlaşılacağı üzere verilmiş olan altı karardan yalnız ilkinde uyarlama yasağına geçerlilik tanınmıştır.

2012 sonrası verilen kararların da uyarlama yapılması gerektiği doğrultusunda olduğu düşünüldüğünde Yargıtay’ın uyarlama yasağı kayıtlarına geçerlilik tanımama eğiliminde olduğu söylenebilir. Bu nedenle, sözleşmelerin kurulması aşamasında uyarlamaya ilişkin getirilecek her düzenlemenin dürüstlük kuralına uygun sonuçlar doğurup doğurmayacağının değerlendirilmesinde ciddi faydalar bulunmaktadır.